5 Kasım 2014 Çarşamba

Canim ahretligim..

Olmayacak... Birbirinden ayri anilar biriktiriyoruz ahretligim. Ama yaninda olamasam da bu uzakliktan cumlelerin bana ulasmiyor sanma. Ulasiyor da... Seninle yuzyuze oturup seni dinleyememek, yardim edememek kötü geliyor cok. 

Senin yasli arkadasin simdi sana bir soru soracak ( Bu da benim kaybolan hafizamin ispati) = ben o depoda niye aglamistim? ( Erdal'in zevzek sakasi yüzünden mi?)

4 Kasım 2014 Salı

Depo

Selin kolonyası, depo ve gözyaşları. Eminim hatırladın o günü. Şimdi kahkahalar eşliğinde hatırlasak da o gün birinin canı acıyordu.

Bugün üzerime şalımı alarak koşarak çıktım odadan. Gittim buranın en uzak noktası olan depoya. Bir deponun galiba en güzel yanı tüm gözlerden çok uzak olması.

Bugün gözyaşları bana aitti ve sen yoktun yanımda. Seval abla vardı 45 yaşlarında. Senin yokluğun yetmezmiş gibi selin kolonyası da yoktu yanında. Onun yerine neskafe ikram etti bana. Hiç samimi olmadığım biriyle dertleştim biliyor musun yani birazcık. Bilirsin çok anlatır görünsem de kapalı kutu gibiyimdir. Anlıyorum seni dedi hem de çok az tanıdığım biri bana. İşte budur. Bu haldeki insana söylenecek en iyi cümle budur. Kimse kimseden çözüm beklemiyor ki. Hele de ben.

Bu depo diğerinden biraz daha farklı. Misafirleri atılacak yedek parçalar değil de sahibini bekleyen el emeği göz nurları. Pencereleri de var lakin zemin kat olması sebebiyle güneş girmiyor buraya. Ama o koku hep aynı. Rutubet kokusu. Bir de tezatlığa bakar mısın? depo deniz manzaralı. Tüm boğaz ayaklarının dibinde. Ayaklarının dibinde derken bir sandalyenin üzerine çıkıp bakarsan tabii.

Bu sefer bugünü nescafe, depo ve gözyaşları olarak kazıdım zihnime. Sen yoktun ve ne düşündüm biliyor musun bunca acımın üstüne. Seninle bugünlere ait geçmiş anılarımız olmayacak bizim.

30 Ekim 2014 Perşembe

Delik deşik sohbetler



Hatırlıyor musun? Ara cafeye gittiğimizde yaptığımız deliksiz sohbetleri. Sonra yine hatırlıyor musun çocuklar olduktan sonra Ara cafeye gittiğimizdeki bizi. Telefon elimizde ilacını verdin mi? duruyor mu? ağlıyor mu? yedi mi? kaç lokma yedi? diye yaptığımız delik deşik sohbeti.

Artık hiç birşey eskisi gibi olmayacak biliyorsun değil mi? Tabiki biliyorsun bendeki laf işte. Allah'a şükürler olsun ki bu duyguyu yaşattı bana ve hiçbir zamanda pişman olmadım. Lakin şu da var bedenen özgür olsam da zihnen tutsağım ben. Benim ödediğim bedel bu seninkini bilmem.

Bende rüya gördüm dün gece. Huzursuz uyudum nedense. Şu an ki işyerimden istifa ediyordum. İstinye'de Perili köşk var ya hah orada işe başlıyordum. Bir gün yazmıştım diğer bloga okudun mu bilmem. Burada çalışmak nasıl bir duygudur diye diye gezdim diye. İnanılmaz bir manzara var acaba aynı oranda da huzur var mıdır demiştim. Tecrübe ile sabit ki cennet gibi görünen yerler cehennem çıkabiliyormuş.

Rüyamda öğle vakti oldu üç lokma yemek verdiler bize bir de ahh o nasıl bir muamele. Eski işyerimden çıktım diye nasıl pişmanım. Sonra dedim ne deniz, ne dağ,ne taş.. Bulunduğun yeri cennet de cehennem de yapabilen tek şey insan...


Not: Ahretliğim artık delik deşik olsa da sohbetlerimiz bende nasıl özledim bir bilsen. Onlar büyüdüklerinde sohbetlerimiz uykularımız gibi inşallah deliksiz olacak :)Bu arada hayırlara gitsin rüya ile ilgili ayrıntıları bekliyorum ben. 

29 Ekim 2014 Çarşamba

Özledim


Kapalicarsiyi, vapurla Sariyer'den Eminönü'ne gecmeyi... Istanbul'un kokusunu, Talsim'i, lahmacunu, döneri...
Fotograf makinemle Istanbul sokaklarinda dolasmayi...

Ahretligimle bir cafede oturup uzun uzun sohbet etmeyi özledim. Belki bu yüzden seni rüyamda gördüm. Ama yine cocuklar icin kosturuyorduk..

18 Eylül 2014 Perşembe

Rengarenk yaslanalim Ahretligim!

Sirbistanli arkadasim yasli bir kadina bakiyor haftanin üc günü. 96 yasinda. Kalkiyor yürüyor yani yatmiyor ya da hasta degil. Kulaklari duymuyor, bu yuzden de konusunca bagirarak konusuyor. Ama ancak cok cok cok gerekli oldukca harciyor nefesini konusmak icin. En cok sevdigi renk mor. Mor oje sürüyor. Süslenmeye bayiliyor. Kendi takilarini takinca yeniymis gibi sasiriyor:) ( cunku bircok seyi hatirlamiyor) ve cok begeniyor:) 
Donna kadar olsam ya... 96 yasimda degil su an!

Renklerle aram hep iyiydi. Eski fotograflarimda fosforlu yesil gömlek bile var !!!!! Canli renkler miknatis gibi cekiyor. Simdi evin bir duvarini sariya boyamak var aklimda, turuncu berjer istiyorum... Yesilden sariya gectim biliyor musun? Asigim sariya!!!

Ahretligim ben böyle bir yasli kadin olmak istiyorum:

Ya da ikimiz böyle: 

Renklerin yaşı yoktur


 SORU: 'Önce daha yere yakin olan diyecektim ama belki de soldaki. Cunku yaslaninca bu renk olmaz bu desen genç isi demem gibi geliyor bana. Der miyim?... Sen der misin? :) '

Ya biliyorsun huyumu ahretliğim bana soru sorulunca evet ya da hayır diyemem ben.O soruyu cevaplayana kadar geçmişe bir dokunacağım ,şimdiden bir dem vuracağım, geleceğe 'abi bir hayale bakıp çıkacaktım' diyeceğim. Yani illa ki uzun uzun anlatacağım..

Sene kaç diyelim. Lise zamanları. Yani 93-96 arası. Ben kaç yaşındayım o zamanlar düşünelim. Yok kız korkma neydi o kadının adı hahh Ömür Gedik gibi bir yaş hesaplaması yapmayacağım.16 diyelim.

O yaşlarda hatta bak şimdi hatırladım ortaokul yıllarında hep siyah giyinirdim bundan sana hiç bahsetmiş miydim? Siyah ya da en fazla kahverengi. Ev siyah tayt- pantolonlarla doluydu. Annem yaşlı kadın mısın? sen biraz da farklı renkler giy diye başımın etini yerdi. Ben dinlemezdim.

Hatta bir gün ne oldu biliyor musun? Ortaköy de dolanırken esnafın biri beni görünce yanındaki adama abi bak satanist geçiyor dedi. O aralar satanist haberleri çok gündemdeydi. Hiç tanımadığım bir adama öyle içerlemiş, öyle kırılmıştım ki anlatamam sana. Satanistlik ve ben düşünebiliyor musun? Hatta dur ya aynı cümle de bile çok anlamsız. Şöyle yazayım. Satanistlik. Ve ben.

Lisede otobüsle giderdim okula. Her sabah 06.50 otobüsü. O otobüsün sakinleri belliydi. Ulus durağında hafta içi her sabah 50-55 yaşlarında bir kadın binerdi.Saçları kısacık, etine dolgun ve ben boylarında. Bu kadını ben hiç koyu bir renkle görmedim.Cıvıl cıvıl etekleri, renk renk atkıları, montları vardı. Ne bilim garibime giderdi. Galiba renklerden ziyade o yaşta o renkleri giymesiydi garipsediğim.

Üniversiteye başladığım da sebebini hiç sorma -yok ahretliğim sana anlatamayacağımdan değil bende bilmiyorum- renklenmeye başladım. Sadece ve sadece kendi istediğim için. Önce maviyi, sonra kırmızıyı en sonra da yeşili keşfettim. Renklerin enerjisinin ruhuma dokunduğunu keşfettim. Bu sefer de koyu renkler giyemez olmuştum. Başka başka renkler girdi hayatıma sonra.Yaşım ilerledikçe daha çok renklenir olmuştum. Yani yaş aldıkça renklendim, yaş aldıkça desenlendim...

Dünya döner iken benim düşüncelerimin yerinde durması mümkün değil o garipsediğim kadını anlar hatta sever oldum.O yaşlarda bende öyle giyineceğim bile dedim. Allah uzun ömür versin annemin sesi bak kulaklarımda.. Genç kız mısın sen? o eteğin rengi ne öyle...  Dinlemeyeceğim onu.. Yaşasın kötülük:)

Kısaca anlatmak istediğim ahretliğim:) renklerin yaşı yok bana göre o yüzden demem. Sana gelince evinin kapısı kırmızı, koltuğu sarı olan bir kadın ne kadar derse o kadar dersin bence....

Not: Alooo sende karala birşeyler, kendi kendime konuşuyorum gibi geliyor bazen:))

17 Eylül 2014 Çarşamba