4 Kasım 2014 Salı

Depo

Selin kolonyası, depo ve gözyaşları. Eminim hatırladın o günü. Şimdi kahkahalar eşliğinde hatırlasak da o gün birinin canı acıyordu.

Bugün üzerime şalımı alarak koşarak çıktım odadan. Gittim buranın en uzak noktası olan depoya. Bir deponun galiba en güzel yanı tüm gözlerden çok uzak olması.

Bugün gözyaşları bana aitti ve sen yoktun yanımda. Seval abla vardı 45 yaşlarında. Senin yokluğun yetmezmiş gibi selin kolonyası da yoktu yanında. Onun yerine neskafe ikram etti bana. Hiç samimi olmadığım biriyle dertleştim biliyor musun yani birazcık. Bilirsin çok anlatır görünsem de kapalı kutu gibiyimdir. Anlıyorum seni dedi hem de çok az tanıdığım biri bana. İşte budur. Bu haldeki insana söylenecek en iyi cümle budur. Kimse kimseden çözüm beklemiyor ki. Hele de ben.

Bu depo diğerinden biraz daha farklı. Misafirleri atılacak yedek parçalar değil de sahibini bekleyen el emeği göz nurları. Pencereleri de var lakin zemin kat olması sebebiyle güneş girmiyor buraya. Ama o koku hep aynı. Rutubet kokusu. Bir de tezatlığa bakar mısın? depo deniz manzaralı. Tüm boğaz ayaklarının dibinde. Ayaklarının dibinde derken bir sandalyenin üzerine çıkıp bakarsan tabii.

Bu sefer bugünü nescafe, depo ve gözyaşları olarak kazıdım zihnime. Sen yoktun ve ne düşündüm biliyor musun bunca acımın üstüne. Seninle bugünlere ait geçmiş anılarımız olmayacak bizim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder